22 Aralık 2010 Çarşamba

Kuduz

                                                                  Ağustos'tan devam...

99'un hatıralarına duyduğum saygıyla karışık beklentiye pis pis sırıtarak 6 Ağustos 2001 günü ilkokula başladığım okulun bahçesinde, ''sahadaydım''. O okuldan sonra iki okul daha değiştirmiştim ancak o ''ilk'' okul benim için hala çok özeldi. Sonraki okulumdan ayrılırken de üzülecektim ancak ilk okulumun ardından o dönemlerin popüler şarkısı ''Ben Sende Tutuklu Kaldım''ı her dinleyişimde bir şeylerin eksikliğini hissederken, duyduğum özlemi bir daha hiçbir okula karşı duyamayacağıma inanıyordum. (Aynı duyguya benzese de; bir sonraki okuluma geçerken bir önceki okuldan kalma ve acı piyano sesleri eşliğinde gözümde canlanan anılarım, aynı yoğunluğu yaratamamamıştı.) Hatta bir keresinde yeni okulumun resim ödevine yoğunlaşmaya çalışırken karşıma çıkan soluk Sezen Aksu klibinin önümdeki kağıda damlattığı yaşları, suyun pastelle yaptığı mide bulandırıcı dansları ilk kez burada paylaşmış olayım. Neyse, hayat böyle. Bugün ilk okulum hiç de öyle özel gelmiyor.
"Yandım yar, közlerimi"

Ama o gün, onu keşfedip dünya futboluna armağan etmiş eski takımının stadyumuna yıllar sonra ilk kez ayak basan ''profesyonel ama her şeyden önce insan'' futbolcular misali ilk okulumun bahçesindeydim. Bir tutukluk hissettiğim doğruydu ama tutsak mutsak değildim. Çıkıp topumu oynayacaktım işte. Modern dünyada bu gibi bağlılıklara yer yoktu. Sonra Hagi bile futbolu bırakmıştı. İnsanın bazı şeylere inanamadan alışıvermesi eksik ama yoklukta gideri olan bir durumdu.

O gün topa bi' vurdum... Top okulun yanındaki apartmanın bahçesine gitti. Ben de peşinden... Topu bulamayınca teker teker arabaların altına bakmaya başladım. Bir arabanın altında gördüğüm topa eğilip vurdum. Top ilk vuruşta çıkmamıştı ama bir köpeğin huzurunu kaçırmışım. Havlama seslerini duyunca kaçmaya başladım. Çakıl taşlarıyla kaplı, yaklaşık elli metrekarelik bir bahçede yaşanan kovalamaca taşlara takılıp yere kapaklanmamla son bulacaktı. Daha önce köpekler tarafından kovalandığım olmuştu. (Ve bu daha çok başıma bisiklet sürerken gelmişti.) O gün ayaklarım takılana kadar paçayı bir kez daha kurtaracağımı düşündüysem de düşerken bacağımdan ısırıldım ve köpek bu ısırıktan sonra sanki dünyamızı terk etti. Yok oldu, sesi birden kesildi. Önceden de kovalandığım gibi önceden de düşmüştüm (Hatta bir keresinde bisikletle içi neredeyse boş bir havuza düşmüştüm.) ama hiçbir yere böyle çakılmamıştım. Dizlerim parçalanmıştı. Normalde dizlerimi o halde görmek bile beni ağlatırdı, biliyorum. Ama dizlerim umrumda değildi. Isırıldığımdan emin olmak için kafamı çevirip bacağıma baktığımda beynimden vurulmuşa döndüm. Derin bir ısırık değildi, kuvvetli bir acı da duymamıştım fakat o morluğu gördüğümde ağlayarak ''Lütfen kanamasın'' diye son sesimle çığırdığımı çok net hatırlıyorum. Kanıyordu. Sonra bağırmaya ''Ölücem'' diye devam etmişim. "Ölücem" performansımı ertesi hafta kırtasiyeci Durmuş Abi söyleyince hatırladım. ''Eh, Buraya kadarmış... Ulan benim ne hayallerim vardı be, bari ilkokulu bitirseydim'' gibi şeyler geçti aklımdan. Derhal ve doğru koşmaya çalıştım ancak ayakta rahat duramayacak kadar kötü düşmüştüm. ''Bundan sonra her 6 Ağustos'ta iyi şeyler olacak'' diye şartlanmışken kader beni meze yapmış, karşımda dansöz oynatıyordu. Ölmekten başka bir şey gelmiyordu aklıma. Oha, daha kuduracaktım! Yine ertesi hafta görgü tanıkları (mahallenin piçleri) ifadelerinde ''Bizi yanından uzaklaştırdı'', ''Ben koluna girmeye çalıştım ama eve kendi gitmek istedi" gibi şeyler söyleyecekti. Belki de böyle yabanileşe yabanileşe kuduruverecektim işte.

Zile basarken anneme durumu nasıl anlatacağımı düşünüyordum. Sakin olmam lazımdı zira az sonra annemin aklı uçacaktı. Yukarı çıktım, kapıyı açtı. Zaten görüntüm bir şeyler olduğunu anlatıyordu. ''Köpek ısırdı'' dedim. Dizlerimden süzülen kanların kızarttığı bacaklarıma bakarken ''Köpek ısırdı''yı duyması pek olmadı tabii... Ağlamaya, bağırmaya, arada ''Nasıl bir köpekti'' gibi o an bize hiçbir şey katmayacak sorular sormaya (Hehe... Sakin, kendi halinde bir köpekti. Bu hareketiyle hepimizi çok şaşırttı.), üstünü değiştirmeye gidip gidip değiştirmeden geri gelmeye ve bir yandan olayı şehir dışındaki babama telefonda anlatmaya başladı. Hepsi sakin kafayla bile aynı anda yapılamayacağından ve ölmek istemediğimden annemi yatıştırmaya çalıştım. Çalıştık daha doğrusu... Ablam da evdeydi. Günleri tavana bakarak ÖSS sonuçlarını beklemekle geçiyordu. Onu da çok üzmüştüm. Bir komşu bizi hastahaneye götürürken, yolda annemi sakinleştirmek gibi tatsız bir görevimiz vardı. Huzur için önce bunu başarmalıydık. Kadın mahvolmuştu. (Bu arada sevgili okurlar... Nasılsınız? Heyecanlı mı, değil mi? ''Yaşamak istiyorsam'', ''Ölücem'' gibi ifadeler olayı dramatize etme çabamdan değil. Biliyorum öyle kötü şeyler düşünmediğinizi fakat malum, tanışalı uzun süre olmadı. Hikayeyi 11 yaşındaki birinden dinlemeye devam edin, sevgiyle kalın.)

O gün gittiğimiz ikinci hastahanede babamla kavuştuk. Önce yanlış bir direktif sonucu Çemberlitaş Kuduz Hastahanesi'ne doğru yol aldık fakat aşıların başka yerde olduğunu öğrenince rotamızı değiştirdik. Yolda ''7 saat içinde miydi, 7 gün içinde miydi'' stresi yaşaya yaşaya, ağlaya zırlaya nihayi adrese vardık. En sakin bendim. Ölümün heyecanı birden kaybolmuştu. Sakinleşmiş, hatta kafamda kendi film şeridimi kurgulamaya başlamıştım. Alacağın olsundu 6 Ağustos... Kim bilir, belki Buse'nin ahı tutmuştu. ''Karnımdan dev bir iğne olacağım'' fikriyle girdiğim hasta odasından, dünyanın en küçük ve koldan enjekte edilen iğnesini vurularak çıktım. Toplamda 3 doz aşı olacaktım, köpek kudurup ölürse 2 doz daha... Köpekten haber alınamazsa yine 5 doz...Dur bakalım...

O ay her gün ölümü düşündüm. Babam sabah akşam verdiğim eşkale uygun köpek aramaya gidiyor, eve döndüğünde gördüğü köpekleri tarif ediyordu. ''Gitme, seni de ısıracaklar, gitme'' diye yalvardığımı hatırlarım. Her halükarda 5 doz aşı olacaktım. Ancak "Aşı %100 çalışıyor" diye bir şey olmadığından, kısa vadede bizi ancak köpeğin sağlığından emin olmak rahatlatacaktı. Yaşadığım stres yetmiyormuş gibi bir de akşamları annemle babam ''köpek avı''na çıktığında ''Ava giden avlanmasın abla'' tribine giriyordum. Hastalığın teorik kuluçka süresi biter bitmez belirtiler göstermekten deli gibi korkar oldum. Sudan hala korkmadığımdan emin olmak için günde 3-4 kez banyo yaptım, evde sürekli bardakla dolaştım, her yutkunuşumda zorluk yaşayıp yaşamadığımdan bir türlü emin olamayıp arka arkaya yutkunmaya çalıştım. Gözümü ışıklara dikip dikip mahzun bakmayı öğrendim. Genç yaşımda dünyanın en bilinçli ölümünü yaşayabilirdim.

Tarkan'ın Karma albümü fırtınalar estiriyordu o dönem. Ben de bir zamanlar fırtınalar estirmiştim. Güzel goller atmış, büyük aşklar yaşamıştım. Şimdi ise Cem Karaca'ya sarmıştım. ''Oğluma'' şarkısıyla o günlerde tanıştım. Her dinleyişimde Tanrıya ölmediğim takdirde yapmak istediğim güzel şeyleri anlattım. En çok da ailemin benden sonra yaşayacaklarını düşünmek üzüyordu lan. 6 Ağustos'un amına koyaydım. Hay amına koyaydım da bugünleri görmeyeydim. En ilginci aynı ay bir öğle vakti TRT'de Kuduz filmine denk gelmemdi. Şaka yapmıyorum. İster istemez -bi' kudurma sahnesi izlemem eksikmiş gibi- izledim. Korkunçtu. Filmi korkuyu yaşamamış ve hala izlememiş olanlara dahi kesinlikle tavsiye etmiyorum. Moral bozucu...

Bir süre sonra mide bulantıları başladı. Kuduz'un böyle bir belirtisi yok ancak yaşadığım stres mideme vurdu. O karanlık Ağustos'u hala ''çok önemli günler'' olarak hatırlarım. Midem bulandığında doktora gitmemiz ve doktordan Kuduz'un belirtilerini 90, hatta 120 gün sonra bile gösterebileceğini duymam; hasta defterindeki sayfamın en altında, "tik"ini bekleyen ''Öldü / Ölmedi'' şıklarını görünce aklımdan geçenler...

Eylül'de şehirden uzaklaşınca psikolojik mide bulantıları ve kusmalar son buldu. Hababam Sınıfı'nın müziği Eylül'de hızlandı. Ancak kuduz olmadığımdan benim tam olarak emin olmam, bir-iki ay içerisinde açılan okulun ilk dönem sonuna denk gelir. Evet, tıbbi olarak tehlikenin çoktan geride kaldığı apaçıktı ancak dört-beş ay boyunca korkuyu azalarak yaşadım. Buna engel olamayacak kadar çocuktum. Ailemde zerresi kalmayan ''kuduz endişesi'' içimde tükenince huzuru Harry Potter ve Felsefe Taşı'nda buldum. Karlı, salepli, keyif dolu bir kış geldi o Ağustos'un ardından. O kış boş bir evde ailece saklambaç oynarken de, 6 Ağustos'un götlüğüne hayret ederken de, uyanır uyanmaz 10 numaralı Hagi formamla kesişirken de, Sezen Aksu'nun sebep olduğu gözyaşlarımı akıtırken de kendimi ''özel'' zannedecek kadar çocuktum. Büyüdüğümü bir başka Ağustos'ta, babamı son kez gördüğümde anlayacaktım.

''Ve bir anda...''



Sezen Aksu - Bir Başka Aşk

2 yorum:

Önder Öndeş dedi ki...

Bölümün ilk sınıfa başladığımda aslında biraz çekingendim,birlikte öğrenim göreceğim arkadaşlarımın nasıl kişiler olacaklarını,daha doğrusu beni kabullenebilme ve anlayabilmedeki isteklerini merak ediyordum.Kendimi bir toplum yapısında ispatlamak ya da anlatabilmek benim için her zaman çok önemli olmuştur.Bu sebeple insanların tavır ve tutumları benim için çok önemlidir daima.Bölüme başladıktan birkaç hafta sonra sınıfın genellikle en kuytu köşelerinde oturmayı seven,karizmatik ve şirin,konuşmasını ve dinlemesini bilen,konuşurken gözlerini şirin gözlüklerinin altında etrafta pervasızca dolaştırabien bu çoçuğu farkettim.Şimdi düşünüyorum da şanslı biriyim gerçekten.İnsan biriktirebilmenin gücüne inanan ben,koleksiyonum için en nadide parçalardan birini bulmuştum.Şimdi de bu nadide,parlak taşı büyüteçle dikkatle incelemeliydim.Bu sebepten onu dinlemeye ve gözlemlemeye başladım,konuşurken yazı yazıyordu,öyle nüansları farkediyor ve bunları öyle bir üslupla anlatıyordu ki,onu dinlemek,daha doğrusu anlayabilmek benim için özel bir zevk olmaya başlamıştı.Bir ara hiç unutmam bir kuduz olayından bahsetmişti.Bu sebepten dolayı köpeklerden gerçek manada korkuyordu .Korkularını dile getirebilmekten bile çekinmeyen bu farklı ama nadide arkadaşıma selamlar olsun.Adın gibi ol kendinle her zaman,sevgili Barış.

Adsız dedi ki...

kendince sectigin herhangi bir yılın agustos ayının tüm günlerini fütursuzca kutla hatta 6 agustosu 3gün 3 gece kutla ve bu agustos lanetini yok et .bence bu sekilde daha güzel agustoslar seni bekler hatta sen de onaylarsan o secilmis agustosu birlikte altedebiliriz yeni arkadasım .)